Halit Ziya Uşaklıgil’in en güzel, en sevilen romanı hiç şüphesiz Aşk -ı Memnu’dur. Yayımlanmasının üzerinden yüzyılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, değerinden hiçbir şey kaybetmemiş, günümüz okuyucusu tarafından bir solukta keyifle okunacak bir romandır.
Romanınkonusu , yirmi iki yaşındaki güzel bir kızın zengin ve lüks bir hayata kavuşma hevesiyle elli yaşında ve iki çocuk sahibi bir adamla evlenmesi, zamanla sadece zengin olmanın genç bir kadını mutlu etmeye yetmediğini anlaması, aşk, sevgi, gençlik, heyecan gibi bastırılamayan kadınlık duygularını tatmin etmek için intiharla sonuçlanan yasak bir aşka yönelmesidir.
Romanın
Halit Ziya Uşaklıgil, Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının Tanzimat’tan sonra ikinci dönemi olan Servet-i Fünun Edebiyatı’nın (Edebiyat-ı Cedide’nin) en önemli, en usta romancısıdır. Türk romancılığında Halit Ziya adı, son derece önemlidir. Çünkü Halit Ziya’dan önceki Türk romanları olaya ve maceraya dayanan, faydayı esas alan, özentisiz bir üslupla yazılmış, sağlam bir teknikten yoksun eserlerdir. İşte Halit Ziya bu basit ve kaba romancılığa son vermiş, kahramanların iç dünyalarını, duygularını ayrıntılı olarak tahlil eden, insan-çevre ilişkisine önem veren, kompozisyon bütünlüğü olan, sağlam bir teknikle yazılmış, Batılı tekniğe uygun ilk romanları kaleme almıştır. Romanlarında âdeta bir dantel gibi sabırla, titizlikle işlenmiş, süslü, sanatlı, şiirsel bir üslup vardır.
Halit Ziya’nın romanlarında kullandığı dil, günlük konuşma dilinin sadelik ve doğallığından bir hayli uzaktır. Konuşma dilinde yer almayan Arapça, Farsça sözcük ve tamlamaların yoğun bir şekilde kullanıldığı, ağır, süslü ve sanatkârane bir dil kullanır. Romanlarının orijinal dili, günümüz okuyucusu için oldukça ağırdır. Halit Ziya eserlerinde ağır bir dil kullandığını kendisi de sonradan kabul etmiş, ölmeden bir süre önce eserlerini bizzat kendisi sadeleştirmiştir.
Halit Ziya’nın dördü İzmir’de, dördü İstanbul’da yayımlanan sekiz romanı vardır: Sefile, Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Nesl-i Ahir. Bu romanlar içerisinde Halit Ziya dendiği zaman ilk akla gelenler Mai ve Siyah ile Aşk-ı Memnu’dur. Bu iki roman, usta bir yazarın kaleminden çıkmış, sağlam bir tekniği olan, Batılı tekniğe uygun ilk başarılı romanlardır.
Aşk-ı Memnu, Halit Ziya Uşaklıgil’in İstanbul’da kaleme aldığı ikinci romanıdır. Roman 1899-1900 yıllarında Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiş (parça parça, bölüm bölüm yayımlanmış), 1901’de ise kitap olarak basılmıştır. Romanın dili ağır olduğu için, roman yazarı tarafından belli ölçüde sadeleştirilerek 1945 yılında yeniden yayımlanmıştır.
Aşk-ı Memnu romanı kendi içinde yirmi iki bölüme ayrılmıştır. Hacim olarak ise 514 sayfalık bir metne sahiptir (Aşk-ı Memnu, Özgür Yayınları, Beşinci Basım: Ocak 2005) [*].
Aşk-ı Memnu Romanının Konusu
Halit Ziya’nın dördü İzmir’de, dördü İstanbul’da yayımlanan sekiz romanı vardır: Sefile, Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar, Nesl-i Ahir. Bu romanlar içerisinde Halit Ziya dendiği zaman ilk akla gelenler Mai ve Siyah ile Aşk-ı Memnu’dur. Bu iki roman, usta bir yazarın kaleminden çıkmış, sağlam bir tekniği olan, Batılı tekniğe uygun ilk başarılı romanlardır.
Aşk-ı Memnu, Halit Ziya Uşaklıgil’in İstanbul’da kaleme aldığı ikinci romanıdır. Roman 1899-1900 yıllarında Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilmiş (parça parça, bölüm bölüm yayımlanmış), 1901’de ise kitap olarak basılmıştır. Romanın dili ağır olduğu için, roman yazarı tarafından belli ölçüde sadeleştirilerek 1945 yılında yeniden yayımlanmıştır.
Aşk-ı Memnu romanı kendi içinde yirmi iki bölüme ayrılmıştır. Hacim olarak ise 514 sayfalık bir metne sahiptir (Aşk-ı Memnu, Özgür Yayınları, Beşinci Basım: Ocak 2005) [*].
Aşk-ı Memnu Romanının Konusu
Halit Ziya Uşaklıgil
Romanın en önemli teması “yasak aşk”tır. Bu aşk Bihter ile Behlül arasında yaşanır. Bihter, annesi Firdevs Hanım’ın kötü ününden dolayı evde kalma korkusu taşıdığından ve zengin bir hayata kavuşma hayaliyle babası yaşındaki Adnan Bey’le evlenir. Bir yıl sonra ailece gidilen Göksu gezisinde, Behlül’ün ateşli bir şekilde Peyker’in ensesini öpmesi, Bihter’in içindeki genç kadınlık duygularını harekete geçirir. Bihter bir yıllık evliliğini sorgulayınca, ruhunun aşk, sevgi, heyecan gibi duygulara aç kaldığını hisseder. Kocasına karşı kalbinde en ufak bir kıpırdanma, heyecan duymaz.
“Sevmek, sevmek istiyordu. Hayatında yalnız bu eksikti; fakat hayatta her şey bundan ibaretti: Sevmek, evet, bütün mutluluk yalnız bununla elde edilebilirdi… Sevmek istiyordu, ateşler içinde delice bir aşk ile sevecek mesut olacaktı. ” (s.211-212)
“Kendisine, kendi güzelliğine gülüyor ve böyle istifade olunmamaya mahkûm bu güzelliğe gülerken ağlamak istiyordu. Demek bundan sonra, evet bu gece, nihayet bir senelik saldırıdan sonra artık üstün olunamayan vücudunun gençlik isyanı her vakit böyle karşısına çıkacak, sevmek, kucaklamalar içinde mest olmak isteyen mustarip ruhu onu böyle hırpalayacak, ezecek ve bu güzellikler boş emeller içinde çırpına çırpına mahvolacaktı…” (s.217)
Adnan Bey’in yeğeni Behlül ile Bihter arasında yasak bir ilişki başlar. Behlül çok sayıda kadınla ilişki yaşamış, çapkın bir gençtir. Bihter ile Behlül arasında yaşananlara aşk değil de ilişki demek daha yerinde olur. Her ne kadar romanın adı “Aşk-ı Memnu” (yasak aşk) olsa da, bu romanda yaşananlar yasak aşk değil, yasak ilişkidir. Bihter için bu aşk, daha doğru bir ifadeyle bu ilişki, sıkılıp bunaldığı evlilik hayatına bir renk, bir coşku, bir heyecan katmak demektir. Behlül için ise bu ilişki, tehlikeli ve heyecanlı bir oyun demektir. Behlül pek çok kadınla ilişki yaşamış, kadınlardan bıkmıştır; ancak bu yasak ilişki daha öncekilere benzememektedir.
“Bu aşk bütün tehlikeleri ve zorlukları ile onun için daha çekici, daha ihtiraslı bir şey olacaktı.” (s.253)
“Herkesin gözleri önünde kimseye hissettirmeksizin sevişmek… Oh! Bu gizli şeyde öyle küçük mutluluklar olacaktı ki… Herkesin içinde Bihter’e yabancı dururken onun bir bakışı olacaktı ki kendisine: ‘Ben seninim, yalnız seninim!’ diyecekti.” (s.253-254)
Behlül’ü sevmiyordu, hayır, bundan emindi; çapkın bir çocuktan başka bir şey olmayan bu adam hakkında aşka benzer hiçbir şey duymamış idi.” (s.255)
“Behlül’ün hatırasında tesadüfle sahip olunmuş bir fahişe hükmünde kalamazdı; artık onun hayatına sahip olmalıydı, onu sevmeliydi, sevmeye çalışmalıydı; bu aşk günahına öyle bir gelecek yolu belirlemeliydi ki onu alçaltmak değil yükseltsin. Evet, bunu ancak aşk temizleyebilirdi. (s.257)
“Bu aşk onlar için asıl tehlikeleriyle, zorluklarıyla çekici oluyordu. Herkesin gözü önünde herkesten saklanan, yalnız, ikisine ait gizli bir hayat vardı ki bütün güzellikleriyle onları daha fazla birbirine yakınlaştırıyor, ilişkilerine fazla bir samimiyet veriyordu.” (s.271)
“Bir gece herkes uyuduktan sonra, o, yatağından süzülerek inecek, çıplak ayaklarına terliklerini takacak, omuzlarına bir şey atacak, nefes almaktan korkarak kapısını açacak… Ah! O heyecan dakikası!..” (s.275)
Behlül, sipariş ettiği şekerleri almak için odasına gelen yengesini bir anda kollarında bulmuştur. Behlül ile Bihter arasında bu olay öncesinde hiçbir şey yaşanmamıştır. Behlül-Bihter ilişkisinde belli bir gelişim süreci yoktur. Her şey bir anda ortaya çıkar. Heyecanları bir anda saman alevi gibi parlamış, kısa süre sonra da sönmüştür. Aşk emek ister, fedakârlık ister, sadakat ister… Behlül ile Bihter arasında yaşanan ilişkide bunlardan hiçbirini göremeyiz. Behlül, Bihter’den sıkılınca yeniden Beyoğlu’ndaki eğlence yerlerine gider, Bihter’i başka kadınlarla aldatır.
Romanda göze çarpan bir diğer tema “ihanet”tir. Bihter başta namuslu bir kadındır; namuslu kalmak için çırpınır, ancak içinde bulunduğu koşullar -genç bir kadın olmanın verdiği istek ve arzular- onu yasak bir ilişkiye sürükler. Halit Ziya, Bihter’in yasak ilişkiye sürüklenişinin psikolojik aşamalarını başarılı bir biçimde yansıtır. Bu nedenle okuyucu, Bihter’i suçlamaz. Burada yanlış olan Bihter’in yasak ilişki yaşaması değil, elli yaşındaki Adnan Bey’in yirmi iki yaşındaki genç bir kadınla evlenmesidir. Behlül’ü, Bihter’den çok ilişkinin yasak olması heyecanlandırır. Birlikte geçirilen bir kıştan sonra her ikisi de birbirinden sıkılır. Bir gün Nihal’in piyanoda çaldığı parçaları dinlerken eski bir kız arkadaşını hatırlar. Bihter’in kırılıp incineceğini düşünmeden, âdeta onu yok sayarak Beyoğlu’na gider. Bihter’i aldatır. Bihter, bir süre Behlül ile küs kalır, fakat yeniden birlikte olmaya başlarlar. Birliktelikleri alışkanlıktan öte bir şey değildir. Behlül daha sonra amcasının kızı Nihal’le evlenmeye kalkışır. Fakat Bihter ihanetin bu kadarını kaldıramaz, Behlül ile Nihal’in evlenmelerini önlemek için yaşadığı gizli ilişkiyi açığa çıkarmaktan çekinmez.
Romanın sonunda okuyucuyu etkileyen tema “intihar”dır. Romanın son sayfalarında Behlül ile Bihter’in konuşmalarını duyan Nihal, bayılarak merdivenlerden düşer. Adnan Bey, kızını kucaklayarak odasına götürür. Nihal’in baygın hâlde yattığını gören Beşir, Behlül ile Bihter arasında yaşananları Adnan Bey’e anlatır. Bihter, kendisini bu kargaşa ortamından kurtaracak birini, yasak aşkı Behlül’ü arar. Behlül, Bihter’le yaşadığı ilişkinin ilk günlerinde, günün birinde ilişkileri ortaya çıkacak olursa kendisiyle uzaklara kaçmayı vaat etmiş, ancak sözünde durmamıştır. İlişkileri ortaya çıkınca kaçıp gitmiştir. Bihter, tıpkı annesi gibi, kocasına ihanet etmiş bir kadın olarak ortada, yapayalnız kalmıştır. Bihter, içine düştüğü bu kaos ortamından kurtulmak ister. Kocasına ihanet etmiş bir kadın olarak bu toplumda kendisine sığınabileceği bir yer arar. Yalıda kalması mümkün değildir. Annesi Firdevs Hanım gibi kötü kadın damgası yemiş biri olarak da yaşamak istemez. Zaten Adnan Bey’le evlenmesi de, annesinin kötü ününden kaçmak içindir. O anda aklına kocasının tabancası gelir. Tabancayı kalbine dayar ve tetiği çeker. Annesinin ve kendisinin ihanetlerinin kefaretini ödemiş olur.
Romanda işlenen diğer bir tema “kıskançlık”tır. Kıskançlık duygusu, roman kahramanları arasındaki çatışmayı kaçınılmaz kılar. Romanda hemen herkes birilerini birilerinden kıskanır: Babasına aşırı derecede düşkün olan Nihal, Bihter’in yalıya gelmesiyle babasını Bihter’den kıskanır. Babasının artık kendisiyle eskisi kadar ilgilenmeyeceğini düşünür. Vücudunun yıpranmışlığına karşın ruhu bir o kadar genç kalmış olan Firdevs Hanım, Adnan Bey’i kızı Bihter’den kıskanır. Adnan Bey’in, kendisine değil de kızı yaşındaki Bihter’e evlenme teklifinde bulunmasına çok kızar. Üvey anne sıfatıyla yalıya gelen Bihter’e karşı hizmetçiler de cephe alırlar. Kendi aralarında Bihter’in aleyhinde konuşurlar, onu çekemezler. Adnan Bey, yeğeni Behlül ile karısı Bihter arasında bir ilişki olmasından şüphelenir, ancak bu şüphesini kanıtlayacak hiçbir delil bulamaz. Ama yine de genç ve güzel karısının yanında kendisini yaşlı, yeğeni Behlül’ü genç olarak görmeye tahammül edemez. Adnan Bey, yeğeni Behlül’ün gençliğini kıskanır. Bihter, kendisinden bıkıp başka kadınlara koşan Behlül’ü kıskanır. Behlül’ün kendisini başka kadınlarla aldattığını bilmesine rağmen yine de onunla birlikte olmayı sürdürür. İhanetlere karşı sessiz kalır, üzüntüsünü içine atar. Son olarak Behlül’ün Nihal’le evlenecek olması, Bihter’iniçindeki kıskançlık ateşini alevlendirir. Bu evliliğin önüne geçmek için her türlü çılgınlığı yapar.
Romanda işlenen bir diğer tema “yalnızlık”tır. Romanda yer alan kişilerin çoğu yalnızdır. Bir anlamda Aşk-ı Memnu, kalabalık içinde kendisini yalnız hisseden insanların romanıdır. Romanda yalnızlık temasıyla âdeta bütünleşen kişi, Nihal’dir. Küçük yaşta annesiz kalan Nihal, bu boşluğu babasıyla doldurmaya çalışır. Babası onun her şeyidir. Babasının genç bir kızla -Bihter’le- evlenmesi, Nihal için ilk darbedir. Çünkü Adnan Bey, evlendikten sonra artık eskisi kadar çocuklarına vakit ayıramaz. Bülent’in yatılı okula gönderilmesi ve yaşı büyüdüğü için odasının ayrılması Nihal’i daha da yalnızlaştırır. Mlle de Courton da yalıdan gönderilince Nihal kendisini büsbütün yalnız hisseder. Sevdiğini sandığı erkeğin -Behlül’ün- Bihter tarafından elinden alınması ise Nihal için son darbe olur.
Yıllar önce eşini kaybeden Adnan Bey de yalnızdır. Yıllarca karısının hastalığıyla mücadele etmiştir. Adnan Bey eşi varken de yokken de yalnız kalmış bir adamdır. Kendisini çocuklarına adamış, ancak yüreğinin derinliklerinde hayat arkadaşının yokluğunu hissetmiştir. Elli yaşında bir adamın Bihter gibi genç ve güzel bir kızla evlenmesinin ardında, uzunca bir süre yalnız kalınması, belli duygulara aç kalınması vardır. Adnan Bey, Bihter’le evlenir, ancak kendisini yine yalnız hisseder. Adnan Bey ile karısı arasında duygusal anlamda bir yakınlık, bir heyecan, bir aşk yoktur. Aralarında soğuk bir ilişki vardır. Bihter çoğu akşam, başının ağrıdığı ya da yorgun olduğu gibi bahanelerle kocasının yatak odasından dışarı çıkarır, kapısını da kilitler. Adnan Bey genellikle yalnız yatar.
Bihter de yalnızdır. Babası, aldatılmanın acısına dayanamamış, kahrından ölmüştür. Kocasının pek çok erkekle aldatan bir annenin kızıdır Bihter. Anne sevgisinden, sıcaklığından, şefkatinden mahrum büyümüştür. Firdevs Hanım’ın derdi süslenmek, gezmek, eğlenmektir. Adnan Bey’le evlenmek, Bihter için bir kurtuluş gibi görünür başlangıçta. Fakat yirmi iki yaşında genç bir kadının elli yaşında bir adamla mutlu olması mümkün değildir. Bihter, kalbindeki boşluğu genç bir adamla -yirmi bir yaşındaki Behlül’le- dolduracağını zanneder. Behlül ile olan ilişkisi bedensel tatminden öteye geçmez. Zaten bir süre sonra her ikisi de birbirinden sıkılır. Bihter yine yalnızdır.
Romanda üzerinde durulan diğer bir tema “yozlaşma”dır. Halit Ziya bu romanıyla, geleneksel Türk ailesinin yaşam biçimindeki çözülmeye, ahlâkî değerlerin yok oluşuna dikkat çekmiştir. Romanda ahlâki çürüme, üç kişi üzerinden yansıtılmıştır: Firdevs Hanım, Bihter, Behlül. Firdevs Hanım, kocasına sadakat göstermemiş, bu yüzden kocasının ölümüne sebep olmuştur. Evliyken kocasına karşı hiçbir sorumluluk, bağlılık duymamış, gönlünce gezip eğlenmiştir. Çocuklarına karşı da oldukça duyarsızdır. Çocuklarını hiçbir zaman sevgiyle, anne sıcaklığıyla kucaklamaz, onlara gereken özeni göstermez, aksine gezip tozmasına engel oldukları için onları birer baş belası olarak görür. Bihter de tıpkı annesi gibi kocasını aldatır. Bihter zengin olmak arzusuyla babası yaşındaki bir adamla evlenir, fakat yanıldığını anlaması fazla uzun sürmez. Genç bir kadın olmanın verdiği bastırılamayan duygular Bihter’i yasak bir ilişkiye sürükler. Bihter kocasında bulamadığı gençliği, heyecanı, ateşi; Behlül’de bulur. Burada ilginç olan, genç bir kadının yaşlı kocasını aldatması değil, aldattıktan sonra en ufak bir vicdan azabı duymaması, hiçbir ahlâkî endişe taşımamasıdır. Firdevs Hanım’ın karakter özellikleri kalıtsal yolla kızı Bihter’e de geçmiştir. Bihter, annesinin kızıdır. Bir anlamda annesinin aynasıdır. Annesinde görüp öğrendiklerini kendi yaşamına uygulamıştır. Behlül’ün tüm yaşamı gezip eğlenme ve çapkınlık üzerine kuruludur. Evinde misafir olduğu amcasının karısıyla ilişkiye girmekten çekinmez. Bir süre sonra Bihter’den bıkar, onu başka kadınlarla aldatır. Baştan beri kardeşi gibi gördüğü Nihal’le evlenmeye kalkışır. Kalbinde en ufak bir aşk duymamasına rağmen Nihal’le evlenmek istemesi, Behlül’ün çevresindeki insanlara karşı ne derece sorumsuz ve serbest olduğunun bir göstergesidir.
Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu romanının konusuna, romanda işlenen temalara, yazarın vermek istediği mesajlara yönelik tanınmış edebiyat eleştirmenlerimizin değerlendirmeleri şu şekildedir:
Cevdet Kudret’e göre “Yazarın en olgun eseri sayılan bu romanda, aşktan başka bir düşünce ve dertleri olmayan, çalışmadan yaşayan, hazıryiyici ve alafrangalık düşkünü birtakım kimselerin ve onlar aracılığıyla bir toplum katının yaşayışı anlatılmıştır.” [1]
L. Sami Akalın’a göre “Aşk-ı Memnu, ölçüsüz ve maddeye dayanan bir evlenmenin doğurduğu, gerek sosyal gelenekler, gerek kanun önünde gelişmesi yasak olan bir aşkın acı hikâyesidir.” [2]
Romanda göze çarpan bir diğer tema “ihanet”tir. Bihter başta namuslu bir kadındır; namuslu kalmak için çırpınır, ancak içinde bulunduğu koşullar -genç bir kadın olmanın verdiği istek ve arzular- onu yasak bir ilişkiye sürükler. Halit Ziya, Bihter’in yasak ilişkiye sürüklenişinin psikolojik aşamalarını başarılı bir biçimde yansıtır. Bu nedenle okuyucu, Bihter’i suçlamaz. Burada yanlış olan Bihter’in yasak ilişki yaşaması değil, elli yaşındaki Adnan Bey’in yirmi iki yaşındaki genç bir kadınla evlenmesidir. Behlül’ü, Bihter’den çok ilişkinin yasak olması heyecanlandırır. Birlikte geçirilen bir kıştan sonra her ikisi de birbirinden sıkılır. Bir gün Nihal’in piyanoda çaldığı parçaları dinlerken eski bir kız arkadaşını hatırlar. Bihter’in kırılıp incineceğini düşünmeden, âdeta onu yok sayarak Beyoğlu’na gider. Bihter’i aldatır. Bihter, bir süre Behlül ile küs kalır, fakat yeniden birlikte olmaya başlarlar. Birliktelikleri alışkanlıktan öte bir şey değildir. Behlül daha sonra amcasının kızı Nihal’le evlenmeye kalkışır. Fakat Bihter ihanetin bu kadarını kaldıramaz, Behlül ile Nihal’in evlenmelerini önlemek için yaşadığı gizli ilişkiyi açığa çıkarmaktan çekinmez.
Romanın sonunda okuyucuyu etkileyen tema “intihar”dır. Romanın son sayfalarında Behlül ile Bihter’in konuşmalarını duyan Nihal, bayılarak merdivenlerden düşer. Adnan Bey, kızını kucaklayarak odasına götürür. Nihal’in baygın hâlde yattığını gören Beşir, Behlül ile Bihter arasında yaşananları Adnan Bey’e anlatır. Bihter, kendisini bu kargaşa ortamından kurtaracak birini, yasak aşkı Behlül’ü arar. Behlül, Bihter’le yaşadığı ilişkinin ilk günlerinde, günün birinde ilişkileri ortaya çıkacak olursa kendisiyle uzaklara kaçmayı vaat etmiş, ancak sözünde durmamıştır. İlişkileri ortaya çıkınca kaçıp gitmiştir. Bihter, tıpkı annesi gibi, kocasına ihanet etmiş bir kadın olarak ortada, yapayalnız kalmıştır. Bihter, içine düştüğü bu kaos ortamından kurtulmak ister. Kocasına ihanet etmiş bir kadın olarak bu toplumda kendisine sığınabileceği bir yer arar. Yalıda kalması mümkün değildir. Annesi Firdevs Hanım gibi kötü kadın damgası yemiş biri olarak da yaşamak istemez. Zaten Adnan Bey’le evlenmesi de, annesinin kötü ününden kaçmak içindir. O anda aklına kocasının tabancası gelir. Tabancayı kalbine dayar ve tetiği çeker. Annesinin ve kendisinin ihanetlerinin kefaretini ödemiş olur.
Romanda işlenen diğer bir tema “kıskançlık”tır. Kıskançlık duygusu, roman kahramanları arasındaki çatışmayı kaçınılmaz kılar. Romanda hemen herkes birilerini birilerinden kıskanır: Babasına aşırı derecede düşkün olan Nihal, Bihter’in yalıya gelmesiyle babasını Bihter’den kıskanır. Babasının artık kendisiyle eskisi kadar ilgilenmeyeceğini düşünür. Vücudunun yıpranmışlığına karşın ruhu bir o kadar genç kalmış olan Firdevs Hanım, Adnan Bey’i kızı Bihter’den kıskanır. Adnan Bey’in, kendisine değil de kızı yaşındaki Bihter’e evlenme teklifinde bulunmasına çok kızar. Üvey anne sıfatıyla yalıya gelen Bihter’e karşı hizmetçiler de cephe alırlar. Kendi aralarında Bihter’in aleyhinde konuşurlar, onu çekemezler. Adnan Bey, yeğeni Behlül ile karısı Bihter arasında bir ilişki olmasından şüphelenir, ancak bu şüphesini kanıtlayacak hiçbir delil bulamaz. Ama yine de genç ve güzel karısının yanında kendisini yaşlı, yeğeni Behlül’ü genç olarak görmeye tahammül edemez. Adnan Bey, yeğeni Behlül’ün gençliğini kıskanır. Bihter, kendisinden bıkıp başka kadınlara koşan Behlül’ü kıskanır. Behlül’ün kendisini başka kadınlarla aldattığını bilmesine rağmen yine de onunla birlikte olmayı sürdürür. İhanetlere karşı sessiz kalır, üzüntüsünü içine atar. Son olarak Behlül’ün Nihal’le evlenecek olması, Bihter’iniçindeki kıskançlık ateşini alevlendirir. Bu evliliğin önüne geçmek için her türlü çılgınlığı yapar.
Romanda işlenen bir diğer tema “yalnızlık”tır. Romanda yer alan kişilerin çoğu yalnızdır. Bir anlamda Aşk-ı Memnu, kalabalık içinde kendisini yalnız hisseden insanların romanıdır. Romanda yalnızlık temasıyla âdeta bütünleşen kişi, Nihal’dir. Küçük yaşta annesiz kalan Nihal, bu boşluğu babasıyla doldurmaya çalışır. Babası onun her şeyidir. Babasının genç bir kızla -Bihter’le- evlenmesi, Nihal için ilk darbedir. Çünkü Adnan Bey, evlendikten sonra artık eskisi kadar çocuklarına vakit ayıramaz. Bülent’in yatılı okula gönderilmesi ve yaşı büyüdüğü için odasının ayrılması Nihal’i daha da yalnızlaştırır. Mlle de Courton da yalıdan gönderilince Nihal kendisini büsbütün yalnız hisseder. Sevdiğini sandığı erkeğin -Behlül’ün- Bihter tarafından elinden alınması ise Nihal için son darbe olur.
Yıllar önce eşini kaybeden Adnan Bey de yalnızdır. Yıllarca karısının hastalığıyla mücadele etmiştir. Adnan Bey eşi varken de yokken de yalnız kalmış bir adamdır. Kendisini çocuklarına adamış, ancak yüreğinin derinliklerinde hayat arkadaşının yokluğunu hissetmiştir. Elli yaşında bir adamın Bihter gibi genç ve güzel bir kızla evlenmesinin ardında, uzunca bir süre yalnız kalınması, belli duygulara aç kalınması vardır. Adnan Bey, Bihter’le evlenir, ancak kendisini yine yalnız hisseder. Adnan Bey ile karısı arasında duygusal anlamda bir yakınlık, bir heyecan, bir aşk yoktur. Aralarında soğuk bir ilişki vardır. Bihter çoğu akşam, başının ağrıdığı ya da yorgun olduğu gibi bahanelerle kocasının yatak odasından dışarı çıkarır, kapısını da kilitler. Adnan Bey genellikle yalnız yatar.
Bihter de yalnızdır. Babası, aldatılmanın acısına dayanamamış, kahrından ölmüştür. Kocasının pek çok erkekle aldatan bir annenin kızıdır Bihter. Anne sevgisinden, sıcaklığından, şefkatinden mahrum büyümüştür. Firdevs Hanım’ın derdi süslenmek, gezmek, eğlenmektir. Adnan Bey’le evlenmek, Bihter için bir kurtuluş gibi görünür başlangıçta. Fakat yirmi iki yaşında genç bir kadının elli yaşında bir adamla mutlu olması mümkün değildir. Bihter, kalbindeki boşluğu genç bir adamla -yirmi bir yaşındaki Behlül’le- dolduracağını zanneder. Behlül ile olan ilişkisi bedensel tatminden öteye geçmez. Zaten bir süre sonra her ikisi de birbirinden sıkılır. Bihter yine yalnızdır.
Romanda üzerinde durulan diğer bir tema “yozlaşma”dır. Halit Ziya bu romanıyla, geleneksel Türk ailesinin yaşam biçimindeki çözülmeye, ahlâkî değerlerin yok oluşuna dikkat çekmiştir. Romanda ahlâki çürüme, üç kişi üzerinden yansıtılmıştır: Firdevs Hanım, Bihter, Behlül. Firdevs Hanım, kocasına sadakat göstermemiş, bu yüzden kocasının ölümüne sebep olmuştur. Evliyken kocasına karşı hiçbir sorumluluk, bağlılık duymamış, gönlünce gezip eğlenmiştir. Çocuklarına karşı da oldukça duyarsızdır. Çocuklarını hiçbir zaman sevgiyle, anne sıcaklığıyla kucaklamaz, onlara gereken özeni göstermez, aksine gezip tozmasına engel oldukları için onları birer baş belası olarak görür. Bihter de tıpkı annesi gibi kocasını aldatır. Bihter zengin olmak arzusuyla babası yaşındaki bir adamla evlenir, fakat yanıldığını anlaması fazla uzun sürmez. Genç bir kadın olmanın verdiği bastırılamayan duygular Bihter’i yasak bir ilişkiye sürükler. Bihter kocasında bulamadığı gençliği, heyecanı, ateşi; Behlül’de bulur. Burada ilginç olan, genç bir kadının yaşlı kocasını aldatması değil, aldattıktan sonra en ufak bir vicdan azabı duymaması, hiçbir ahlâkî endişe taşımamasıdır. Firdevs Hanım’ın karakter özellikleri kalıtsal yolla kızı Bihter’e de geçmiştir. Bihter, annesinin kızıdır. Bir anlamda annesinin aynasıdır. Annesinde görüp öğrendiklerini kendi yaşamına uygulamıştır. Behlül’ün tüm yaşamı gezip eğlenme ve çapkınlık üzerine kuruludur. Evinde misafir olduğu amcasının karısıyla ilişkiye girmekten çekinmez. Bir süre sonra Bihter’den bıkar, onu başka kadınlarla aldatır. Baştan beri kardeşi gibi gördüğü Nihal’le evlenmeye kalkışır. Kalbinde en ufak bir aşk duymamasına rağmen Nihal’le evlenmek istemesi, Behlül’ün çevresindeki insanlara karşı ne derece sorumsuz ve serbest olduğunun bir göstergesidir.
Halit Ziya’nın Aşk-ı Memnu romanının konusuna, romanda işlenen temalara, yazarın vermek istediği mesajlara yönelik tanınmış edebiyat eleştirmenlerimizin değerlendirmeleri şu şekildedir:
Cevdet Kudret’e göre “Yazarın en olgun eseri sayılan bu romanda, aşktan başka bir düşünce ve dertleri olmayan, çalışmadan yaşayan, hazıryiyici ve alafrangalık düşkünü birtakım kimselerin ve onlar aracılığıyla bir toplum katının yaşayışı anlatılmıştır.” [1]
L. Sami Akalın’a göre “Aşk-ı Memnu, ölçüsüz ve maddeye dayanan bir evlenmenin doğurduğu, gerek sosyal gelenekler, gerek kanun önünde gelişmesi yasak olan bir aşkın acı hikâyesidir.” [2]
Olcay Önertoy’a göre “Romancı bu yapıtında… evlenen kadınla erkek arasındaki kimi ayrılıkların evlilik yaşamında ortaya çıkarabileceği sarsıntılar üzerinde durmuş ve Tanzimat romanında ele alındığını gördüğümüz Batılılaşma anlayışındaki değişikliklere dikkat çekmiştir.” [3]
İsmail Çetişli’ye göre “Aşk-ı Memnu, batılılaşmış bir ailedeki iç problem ve çatışmaları anlatmaktan çok, farklı karakter, cinsiyet, sosyal statüdeki insanların aynı mekânda aynı hayatı paylaşmalarından doğan çatışmaları; buradan hareketle de şartlarını realist mektebin belirlediği insan gerçeğini anlatmaktadır.” [4]
Ömer Faruk Huyugüzel’e göre “Aşk-ı Memnu’da daha çok ferdî mutluluk meselesi ele alınır ve Boğaziçi’nde alafranga bir hayat yaşayan aileler ile bu ailelerin fertleri arasındaki aşk ve kıskançlık duygularına dayanan çatışmalar anlatılır. [5]
Cemil Yener’e göre Aşk-ı Memnu romanının mesajı: “Varlık, genç bir kadının aşk tutkularını dindiremez. Kendinden çok küçük bir kızla evlenen erkek, aldatılmayı göze almalıdır.” [6]
Ali İhsan Kolcu’ya göre “Aşk-ı Memnu bir Boğaziçi romanıdır; geçim sıkıntıları olmayan, zengin ve şöhret sahibi, başkalarının imrendiği bir hayat süren aileler arasında yaşanmış bir olayı anlatır. Romanın kurgusu basittir ve bir aldatma olayını bütün yönleriyle irdeleyen bir dikkate sahiptir. Yüzünü batıya çevirmiş bu ailelerin kendine özgü bir hayat biçimi ve ahlâk anlayışı vardır. Fransız mürebbiyeler, piyanolar, batı mutfağının ürünleri, Beyoğlu ve çevresinin alışveriş cazibesi, nihayette ancak yalılara mahsus bir iletişimle birbirlerinden haberdar bir yaşantı içinde sürüp giden bir hayat söz konusudur.” [7]
Fethi Naci’ye göre “Halit Ziya Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu’da, 19. yüzyılın sonunda yaşayan zengin ve aylak bir toplum katının yaşam biçimini; varlıklı, geleneksel Türk ailesinin ‘Batılı’ yaşama biçiminin etkisi altında çözülüp altüst oluşunu, yozlaşmasını; bir toplum katının yaşadığı ve eğlendiği yerleri (konaklar, yalılar, Boğaziçi, Büyükada, Göksu, Concordia, vb.); birey olarak bütün somutluklarıyla bir toplum katının insanlarını, dünyaya ve insanlara bakış açılarını, bu insanlar arasındaki ilişkileri anlatıyor.” [8]
Aşk-ı Memnu Romanının Kişileri
Adnan Bey: Elli yaşında, zengin, kültürlü bir adamdır. Karısının dört yıl önce kaybetmiştir. Kızı Nihal ve oğlu Bülent’le birlikte Boğaziçi’nde lüks bir yalıda yaşam sürmektedir. Çocuklarına aşırı derecede düşkün, şefkatli, ilgili bir babadır. Adnan Bey, sandal gezintilerinde görüp beğendiği, yirmi iki yaşında genç bir kız olan Bihter’le evlenir. Adnan Bey, yaşına ve kişiliğine uygun bir kızla evlenmemenin bedelini çok pahalı öder. Bihter, kocasına karşı soğuk davranır, çoğu gece kapısını kilitler ve yalnız yatar. Kocasına bedenini vermiş, ancak kalbini, sevgisini verememiştir. Bihter, kocasının yeğeni Behlül’le yasak bir ilişki yaşar.
Firdevs Hanım: Bihter’in annesidir. Kırk beş yaşında olmasına rağmen yaşlandığını kabul etmeyen, genç kadınlar gibi süslenmeyi, gezip eğlenmeyi çok seven bir kadındır. Peyker ve Bihter adlarında iki kızı vardır. Firdevs Hanım için kızlar, birer baş belasıdır. Çünkü çocuklar, gezip eğlenmesine engel olur, yaşlandığının somut göstergesidir. Firdevs Hanım, kocası Melih Bey’i yıllar önce kaybetmiştir. Melih Bey’le evlenmiş, ancak bu evlilikte aradığı mutluluğu ve heyecanı bulamamıştır. Birkaç hafta sonra, kocasının karşı çıkmalarına aldırış etmeden sandal gezintilerine çıkmış, başka erkeklerle gönül eğlendirmiştir. Melih Bey, aldatıldığını öğrendikten sonra üzüntüsünden ölmüştür. Firdevs Hanım sorumsuz davranışları yüzünden, kocasının ölümüne sebep olmuştur. Kısa süreli bir vicdan sızısından sonra, Firdevs Hanım yeniden eğlence yerlerinin aranan kişisi olmuştur.
Firdevs Hanım, çocuklarına hiçbir zaman gerçek bir anne sevgisiyle, şefkatiyle, sıcaklığıyla yaklaşmamıştır. Sorumsuz ve ahlâksız davranışlarıyla çocuklarına kötü bir örnek olmuştur. Bihter’in babası yaşındaki Adnan Bey’le evlenmek istemesinde, mutlu bir aile yaşantılarının olmaması, annesinin kötü bir kadın olarak tanınması gibi nedenler vardır. Bihter için bu evlilik, cehennemden cennete kaçıştır. Bihter’in kocasını aldatmasında, annesinin payı büyüktür.
Firdevs Hanım’ın vücudu yıpranmış olmasına karşın gönlü hâlâ gençtir. Bembeyaz olmuş saçlarını, sık sık sarı renge boyatır. Yaşına uygun düşmeyen kıyafetleri ısrarla giymek ister ve kendisini komik duruma düşürür. Behlül’ün çapkınlık maceralarını heyecanla dinler.
İsmail Çetişli’ye göre “Aşk-ı Memnu, batılılaşmış bir ailedeki iç problem ve çatışmaları anlatmaktan çok, farklı karakter, cinsiyet, sosyal statüdeki insanların aynı mekânda aynı hayatı paylaşmalarından doğan çatışmaları; buradan hareketle de şartlarını realist mektebin belirlediği insan gerçeğini anlatmaktadır.” [4]
Ömer Faruk Huyugüzel’e göre “Aşk-ı Memnu’da daha çok ferdî mutluluk meselesi ele alınır ve Boğaziçi’nde alafranga bir hayat yaşayan aileler ile bu ailelerin fertleri arasındaki aşk ve kıskançlık duygularına dayanan çatışmalar anlatılır. [5]
Cemil Yener’e göre Aşk-ı Memnu romanının mesajı: “Varlık, genç bir kadının aşk tutkularını dindiremez. Kendinden çok küçük bir kızla evlenen erkek, aldatılmayı göze almalıdır.” [6]
Ali İhsan Kolcu’ya göre “Aşk-ı Memnu bir Boğaziçi romanıdır; geçim sıkıntıları olmayan, zengin ve şöhret sahibi, başkalarının imrendiği bir hayat süren aileler arasında yaşanmış bir olayı anlatır. Romanın kurgusu basittir ve bir aldatma olayını bütün yönleriyle irdeleyen bir dikkate sahiptir. Yüzünü batıya çevirmiş bu ailelerin kendine özgü bir hayat biçimi ve ahlâk anlayışı vardır. Fransız mürebbiyeler, piyanolar, batı mutfağının ürünleri, Beyoğlu ve çevresinin alışveriş cazibesi, nihayette ancak yalılara mahsus bir iletişimle birbirlerinden haberdar bir yaşantı içinde sürüp giden bir hayat söz konusudur.” [7]
Fethi Naci’ye göre “Halit Ziya Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu’da, 19. yüzyılın sonunda yaşayan zengin ve aylak bir toplum katının yaşam biçimini; varlıklı, geleneksel Türk ailesinin ‘Batılı’ yaşama biçiminin etkisi altında çözülüp altüst oluşunu, yozlaşmasını; bir toplum katının yaşadığı ve eğlendiği yerleri (konaklar, yalılar, Boğaziçi, Büyükada, Göksu, Concordia, vb.); birey olarak bütün somutluklarıyla bir toplum katının insanlarını, dünyaya ve insanlara bakış açılarını, bu insanlar arasındaki ilişkileri anlatıyor.” [8]
Aşk-ı Memnu Romanının Kişileri
Adnan Bey: Elli yaşında, zengin, kültürlü bir adamdır. Karısının dört yıl önce kaybetmiştir. Kızı Nihal ve oğlu Bülent’le birlikte Boğaziçi’nde lüks bir yalıda yaşam sürmektedir. Çocuklarına aşırı derecede düşkün, şefkatli, ilgili bir babadır. Adnan Bey, sandal gezintilerinde görüp beğendiği, yirmi iki yaşında genç bir kız olan Bihter’le evlenir. Adnan Bey, yaşına ve kişiliğine uygun bir kızla evlenmemenin bedelini çok pahalı öder. Bihter, kocasına karşı soğuk davranır, çoğu gece kapısını kilitler ve yalnız yatar. Kocasına bedenini vermiş, ancak kalbini, sevgisini verememiştir. Bihter, kocasının yeğeni Behlül’le yasak bir ilişki yaşar.
Firdevs Hanım: Bihter’in annesidir. Kırk beş yaşında olmasına rağmen yaşlandığını kabul etmeyen, genç kadınlar gibi süslenmeyi, gezip eğlenmeyi çok seven bir kadındır. Peyker ve Bihter adlarında iki kızı vardır. Firdevs Hanım için kızlar, birer baş belasıdır. Çünkü çocuklar, gezip eğlenmesine engel olur, yaşlandığının somut göstergesidir. Firdevs Hanım, kocası Melih Bey’i yıllar önce kaybetmiştir. Melih Bey’le evlenmiş, ancak bu evlilikte aradığı mutluluğu ve heyecanı bulamamıştır. Birkaç hafta sonra, kocasının karşı çıkmalarına aldırış etmeden sandal gezintilerine çıkmış, başka erkeklerle gönül eğlendirmiştir. Melih Bey, aldatıldığını öğrendikten sonra üzüntüsünden ölmüştür. Firdevs Hanım sorumsuz davranışları yüzünden, kocasının ölümüne sebep olmuştur. Kısa süreli bir vicdan sızısından sonra, Firdevs Hanım yeniden eğlence yerlerinin aranan kişisi olmuştur.
Firdevs Hanım, çocuklarına hiçbir zaman gerçek bir anne sevgisiyle, şefkatiyle, sıcaklığıyla yaklaşmamıştır. Sorumsuz ve ahlâksız davranışlarıyla çocuklarına kötü bir örnek olmuştur. Bihter’in babası yaşındaki Adnan Bey’le evlenmek istemesinde, mutlu bir aile yaşantılarının olmaması, annesinin kötü bir kadın olarak tanınması gibi nedenler vardır. Bihter için bu evlilik, cehennemden cennete kaçıştır. Bihter’in kocasını aldatmasında, annesinin payı büyüktür.
Firdevs Hanım’ın vücudu yıpranmış olmasına karşın gönlü hâlâ gençtir. Bembeyaz olmuş saçlarını, sık sık sarı renge boyatır. Yaşına uygun düşmeyen kıyafetleri ısrarla giymek ister ve kendisini komik duruma düşürür. Behlül’ün çapkınlık maceralarını heyecanla dinler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder